AMATÖR RUHLA PROFESYONEL DURUŞ
- Esme Altuncevahir

- Sep 24
- 3 min read
Koçluk ve kurumsal dünya üzerine deneyimsel bir bakış

Hofburg, Viyana, Avusturya, 2018 - Fotoğraf: Esme A.
Bu yazıyı, iş yaşamımdaki deneyimlerimden, katıldığım AC “Profesyonel Duruş ve Etik” oturumundan ve değerli hocam Umut Ahmet Tarakçı’nın profesyonellik üzerine yaptığı paylaşımlardan aldığım ilhamla kaleme alıyorum.
Bir işten para kazanmak mı profesyonel olduğumuzu gösterir, yoksa duruşumuz mu? Profesyonellik ve amatörlük kavramları birbirinin karşıtı mı, yoksa yan yana durabilir mi? Bu sorular, meslek hayatımın farklı dönemlerinde karşıma çıktı.
Meslek yaşantıma yaratıcı ajanslarda başladım. Ardından Türkiye’nin önde gelen uluslararası şirketlerinde çalıştım. Ajans yıllarım, kendi bahçemde oyun oynuyormuşum gibiydi ve özgür, yaratıcı, kendiliğinden bir üretim alanında hissediyordum. Kurumsal yapıdaysa sanki komşunun bahçesinde oyun oynuyordum. Daha kontrollü, daha disiplinli, ama bir yanıyla sınırlıydı.
Ekip olarak ajanslarda görev ve sorumluluklarımızı yerine getirdikten sonra birlikte yarattığımız ortamların sıcaklığında buluşurduk. Meyhane buluşmaları, ocakbaşı sohbetleri, tatlı günleri, happy hour’lar… Fikirlerin çoğu da işte o ortamlarda serpiliyordu. Yaratıcı insan gerçekçi değildir; anda yaşayan, belirsizlikleri seven, hayalbaz ve oyunbazdır. Bu iki deyim iki atöyeme de ilham oldu. (Atölelerim: Oyunbazan ve Hayalbazan)
Butik ve sıcak bir ortamdan kurumsal bir holdinge geçtiğimde tablo değişti. Plaza günlüklerinde gördüğüm profiller çok başkaydı. Klasik spor takımların, elbiselerin altına giyilen beyaz spor ayakkabılar “özgürlük” diye bağırıyordu; koridorlardaki topuk sesleri ise sanki bastırılmışlığın, içten içe söylenen şikâyetlerin yankısıydı. Doğal çocuk yanımı korumaya çalışırken yetişkin yönüm daha çok ön plana çıktı. Disiplinli yapım sayesinde iş bitiren, çözüm odaklı uyumlu bir takım oyuncusu oldum ve bu bazen, içimdeki doğal çocuğun nefesini kesti.
Görev aldığım proje sonunda, ekip olarak elde ettiğimiz başarının meyvelerini paylaşmak için Alman üst yöneticiyle buluştuk ve o deneyim sonrası kurumsal dünyanın yöneticilik anlayışını sorgulamaya başladım. Liyakat, adalet, vizyon, etik… Bu süreçte içimdeki doğal çocuk yara alarak yerini uyarlanmış çocuğa bıraktı.
Berne’e göre, içimizdeki doğal çocuk duygularımızın, yaratıcılığımızın ve spontanitemizin kaynağıdır. Özgür çocuk duygularını ve yaratıcılığını ifade ederken, uyarlanmış çocuk başkalarının kurallarına uyar ve onay arar.
O süreçte ayrıca koçluk yetkinliklerimi kullanarak müşteri gözlemleri yaptım, SWOT analizleriyle raporlar hazırladım. Emeğim fark edildi ve Alman üst müdür bana “Creative Mindset” tanımını uygun görerek esas firmaya geçmemi ve müdürüme farklı bir pozisyonda konumlanmamı önerdi. Aynı dönemde yerinde (onsite) çalıştığım esas firmanın departman müdürü de beni transfer etmek istedi. Fakat ben “Şu anda bu firmada bu proje için çalışıyorum, bırakıp gelmem etik olmaz.” dedim. Babamın şirketi değildi elbette ve etik duruş benim için daha değerliydi.
Bu deneyimlerin sonunda kurumsal dünyada etik, liyakat, çalışan bağlılığı, yetenek yönetimi gibi konular üzerine çok düşündüm. Bir yandan katkılarım takdir edilirken, diğer yandan sözleşmemde olmayan işleri üstlenmem istendi. “Bu benim görev tanımım değil” dediğimde sözleşmem feshedildi. Doğal çocuk yeniden yara aldı. Daha da acısı, şirkete önerimle geçen rakip firmadan bir kişi hazırladığım sunumun yaratıcı bölümlerini çıkarmamı istedi.
Liyakat, eşitlik, adalet, mobing, işibirliği zalimle mağdur arasında bir yerde…. Hepsi, bir yöneticinin tek bir kararıyla çözülmez bir sorun yumağına dönüşebiliyor.
Bu deneyimden özetle iyi bir fırsatı ise çoktan kaçırmıştım. Elbette, bir iki yıl sonra esas firmanın üst müdürü referansıyla rakip firmada aynı müşteriye hizmet verdim. Bu konu bana, duruşumun profeyonel ve işimi iyi yaptığıma yönelik onurlandırıcı bir geri bildirim ve takdir olarak geri dönmüştü.
Tüm bu yaşananlardan sonra kariyerimi doğal çocuğu besleyen alanlarda yeniden tasarladım. Yaratıcı drama, koçluk ve sanat disiplinleri... Şimdi plazalara sanatın insancıl yönünü, oyun oynayan insanı ortaya çıkaran drama çalışmalarıyla yumuşak bir dokunuş götürmek istiyorum. İçlerindeki doğal çocuğa dokunmak, yargılayan ve eleştiren ve zalim ebeveyn seslerini biraz olsun sakinleştirmek niyetindeyim. Kurumsal alanda ise; içten güçlenmiş olan doğal çocuğun yaratıcı yönü ve yetişkin tarafımla süreçleri daha iyi yönetebileceğime inanıyorum.
Yaşadığım bu süreci koçluk bakış açısıyla dönüştürdüm ve bugün profesyonellik–amatörlük kavramı üzerine yeniden düşünüyorum.
Profesyonellik, yalnızca para kazanarak yapılan bir işin adı mıdır, yoksa duruş, etik, sorumluluk ve liyakatle mi ilgilidir? Amatörlük bunun neresindedir?
Bu soruya, çalıştığım x ajanstaki kıdemli bir yaratıcı yönetmenimden duyduğum cümleyle cevap verebilirim.
“Amatör ruhla profesyonel duruş.”
Amatör ruh, doğal çocuğun yaratıcılığı, hayal gücü, doğaçlaması ve merakıdır. Profesyonel duruş ise bu yaratıcı fikirlerin ürüne dönüşmesi, fayda ve hizmete yönelmesi ve etik çerçevede sunulmasıdır. Koçluk, insanların hedeflerine ulaşması için kuralları ve etik çerçevesi olan bir sistemdir. Burada amatör ruh değişimi, gelişimi ve yeni fikirleri doğurur; profesyonel duruş ise bu süreci faydaya dönüştürür. Gelişim ve büyüme sürecinde ise; rekabet yerine, işbirliği vardır. Aksi, koçluğun doğasına ve felsefesine aykırı olur.
Profesyonel koçluk şapkası altında çalışan meslektaşlarım için “Profesyonel” kavramının gölge yanlarını fark etmek önemlidir. Belki de mesele şudur; profesyonellik işin biçimiyse, amatörlük onun ruhudur. Ve ancak ikisi bir arada olduğunda insana dokunan gerçek üretimler ortaya çıkar ve koçuğun varlığı burada etkili olabilir. Bu ben oldum demek yerine ben ne yapabilirim deme halidir. Ben oldum dediğimizde Profesyonellik şapkası altından gölge yanlar buharlaşmaya başlar.
"Profesyonel Koçlukta Gölge Yanlar" başlığında başka bir yazıda görüşmek dileğiyle.



Comments