top of page

İçsel Liderlik; Yaşam Amacını Hatırlayanların Sessiz Gücü

Updated: Jun 29


“Ikigainiz, sizi her sabah yataktan kaldıran şeydir. Bu uğurda zamanın nasıl geçtiğini bile fark etmeden çalışırsınız.

Yaşamınızın anlamı oradadır.” Héctor García & Francesc Miralles, "Ikigai", s. 25

“Suret, bir kabuktur. İçindeki özü, yani hakikati ara.” (Mesnevî, Cilt 2)

“Yaşam amacı olmayan kaybolur. Özünü keşfeden ise, ilham ve bilgelikle dünyaya hizmet eder.” Esme Altuncevahir


ree

Yaşamın anlamı ve amacı üzerine düşünmek, insan olmanın en kadim sorgularından biridir. “Bu dünyaya neden geldim?”, “Gerçekten ne için buradayım?”, “Karşılaştığım olayların, yollarımızın kesiştiği insanların hayatımda nasıl bir yeri var?” gibi sorular, zihnin değil, ruhun fısıltısıyla gelir. Her birey yaşamı boyunca en az bir kez bu sorularla yüzleşir. Kimi zaman bir dönüm noktasında, kimi zaman durduk yere gelen bir sessizlik anında.

Kişi bir kez sorgulamaya başladı mı, içsel bir yolculuk da başlamış olur. Bu yolculuk düz bir çizgi değil, inişleriyle çıkışlarıyla, sessizlikleriyle derin uyanışlarıyla örülü bir keşiftir. Bazen cevap hemen bulunmaz; bununla birlikte zamanla, derin bir iç muhakeme süreciyle, bazı soruların yankısı içimizde bir cevaba dönüşür. Bu cevap, dışarıdan değil, içeriden, özden, sezgiden, kalpten yükselir. İşte o an, yaşam sadece geçip giden bir deneyim değil, anlamla yoğrulmuş bir varoluşa dönüşür.

Yaşam amacı; tutkuyla yaptığın bir işte, içinde bulunduğun çevrede ve kurduğun ilişkilerde anlam bulmak... Sosyal hayatının, ruh sağlığının ve çevrenin bir bütün olarak seni beslediği o denge hâli... Ve bu denge, ancak kendi değerlerine uygun bir yaşam inşa ettiğinde kendini gösterir. Çünkü yaşam amacıyla değerler birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.

Japon kültüründe bu anlayışa derin bir anlam yüklenir. İkigai olarak adlandırdıkları bu kavram; kişinin sabırla, dikkatle ve tutkuyla yöneldiği bir uğraş, etrafında şekillenen yaşam biçimidir. Onlar için yaşam; iyi beslenmek, hayatı ağırdan almak, nefes ve beden çalışmalarına yer açmak, bedene ve ruha iyi gelen bir ritim yakalamaktır. Sevdiğin tek bir işe odaklanmak, dikkat dağıtan çoklu uğraşlardan uzak durmak, sessizliğin gücünde kendine alan açmak…


Duygularını kabul etmek, kendine şefkat göstermek, sade bir yaşamı tercih etmek… Yardım etmek, sosyalleşmek, zaman zaman geri çekilip içine dönmek, iyi bir kitapla derinleşmek, müzikle ya da sanatla kalbinin sesini duymak, toprakla temas kurmak… Aktif bir yaşam sürmek, sevmek, öğrenmek, deneyimlemek, büyümek… Ve tüm bunları yaparken, yalnızca almakla kalmayıp yaşama ve insanlara da hizmet ederek ruhunu geliştirmek, etki alanını pozitif enerjiyle genişletmek… Yaşam amacı belki de tüm bu parçaların bir araya geldiği yerde sessizce ortaya çıkar.


Bununla birlikte, yaşam amacını keşfetmek ya da gerçekleştirmek için izlenen yol, sabit ve evrensel bir haritaya sahip değildir. Her bireyin yaşamı, doğduğu topraklar, kültürü, ailesi, aldığı eğitim, çocuklukta dokunulan duygular, geçmişin izleri, taşıdığı sorumluluklar, yaşadığı acılar, karşılaştığı engeller, beklenmedik duraklamalar, hastalıklar, ayrılıklar, kayıplar, birer eşik, birer dönüm noktasıdır bu yolculukta.

Kimi insan, acılarla yoğrularak olgunlaşır; tıpkı sufi öğretisindeki gibi hamlıktan çıkar, pişer ve dönüşür. Kimi ise dünyaya konforla gelir, fakat yaşamın içinden geçen dramatik kıvrımlarla kendi içsel dönüşünü yaşar tıpkı kahramanın yolculuğunda olduğu gibi. Bazen, kayıplar ve kırılmalarla serpilen bir ruh doğar, bazen de rahat bir yaşamın içinden geçerken insan, görünmez bir çağrıyla kendi iç karanlığına düşer ve orada özünü aramaya başlar.

İşte tam da bu noktada, yaşam amacı sıradan bir hedef olmaktan çıkar; insanın içsel evreniyle, ruhunun geçmişten bugüne taşıdığı hikâyeleriyle, kadim bir sözle, belki de doğmadan önce ruhuna fısıldanan o niyetle buluştuğu bir anlam arayışına; yaşam köprüsünde adım adım ilerlerken, karşılaştığımız her deneyim, bizi kendimize biraz daha yaklaştıran bir aynaya dönüşür. Ve belki de yaşam amacını bulmak, tam anlamıyla bir hatırlayıştır. Ruhumuzun dünyaya neden geldiğini anımsadığı o derin içsel uyanıştır.


Bu içsel uyanış gerçekleştiğinde ne değişir?

Ruhumuzun özüne temas ettiğimizde, varlığımızın yalnızca bedensel bir düzlemde yaşamadığını; katman katman açılan bir bilinçle sarıldığını fark ederiz. Sadece bu dünyaya ait bir etten kemikten oluşmadığımızı, çok daha derin, çok daha kadim bir enerjiden yaratıldığımızı anladığımızda perde aralanır. Bu farkındalık, sufi bilgeliğinin "hakikatin sırrı" dediği o derin sezgiyle buluşturur bizi. Ve tam o anda, zamanın ötesinden gelen bir sözle karşı karşıya kalırız: "Kendini bil." tıpkı antik tapınaklara  kazınmış gibi, bizi içsel derinliğimize çağıran bir davetle...


Gerçekten kendini bilmek ne demektir?

Bu, yalnızca dünyadaki yaşamın farkında olmak değil; ruhunun nereden geldiğini, ne taşıdığını ve bu yaşamda hangi yolculuğa çıktığını sezmekle mümkündür. Bu kadim bilgi bizi geçmiş yaşamların, paralel boyutların, ruh ailesinin veya grubunun kapısına kadar götürür. Bu yolculuk, fiziksel gerçekliğin ötesine geçip zihinsel bilginin bile ötesinde, benliğin arındığı ve saf ruhun kimliğinin ortaya çıktığı o özle tanışmamıza olanak tanır.

Acaba hangi boyutta, hangi niteliklerle, hangi görevle donatılmış bir ruhsun? İşte içsel uyanış bu sorunun cevabını fısıldar. Yüksek âlemlerde ilk yaratılan suda yetişmiş, ışıkla yoğrulmuş, kadim dönemlerde, farklı bedenlerde deneyim kazanmış dönüşlü bir ruh, bu dünyaya tekrar adım attığında geçmişini unutur. Çünkü dünya, onun için yeni bir deneyim alanı, bir tür hatırlayış oyunudur. Ve bu oyunda, insan ancak ruhunun özünü hatırladığı ölçüde güçlenir. Özünü, evrensel kimliğini ve bu gerçekliğin ötesinde başka yaşamların da var olduğunu kavrayabilme cesaretiyle…

Ve işte o zaman, dünya artık sadece dünya değildir. Yaşam, sadece yaşamak değildir. Ve sen, yalnızca bedeninle sınırlı bir varlık olmaktan çıkarsın. O an, yaşam amacı artık sadece "ne yapmalıyım" değil, "kimim ben ve hangi çağrıya kulak veriyorum?" sorusuyla yeniden şekillenir.

Ve işte… O derin içsel uyanış gerçekleştiğinde, arayışlar yavaş yavaş kaybolur. Artık kendine şu soruları sormaya ihtiyaç duymazsın:


Neden evlenmedim? Neden çocuğum yok? Neden hâlâ mutlu değilim? Neden acı çekiyorum? Neden param yok, neden zengin değilim? İnsanlar neden böyle davranıyor? Bu dünyada neden savaşlar, yıkımlar, kötülükler var? Ne yapmalıyım?


Çünkü sen, artık başka bir gerçekliğe adım atmışsındır. Artık, yaşaman gerekeni kavramış, bu dünyaya neden geldiğini ve tüm bu soruların ötesinde bir anlam olduğunu sezmişsindir. Sorgulamalar azalır, kurban bilinci çözülür. Zıtlıkların, karanlık ve aydınlığın tam ortasında, ruhunun kimliğini bedenine giydirerek yürümeye başlarsın. Artık dış dünyanın dayattığı senaryolarda değil, kendi yazdığın hakikatin içinde yaşarsın.

Toplumun öğrettiği kalıplar, sana biçilmek istenen roller, manipülatif sesler silinir. Sen kendi iç sesini, öz varlığının fısıltılarını duyarsın. Ve bir gün, geçmişte seni yoran tüm o acıların aslında seni sana getiren işaretler olduğunu fark edersin. Hepsi anlam kazanır. Her kırılma, her yıkım, seni özünle buluşturmak için var olmuştur. Bunu anladığında, içsel sistemin çalışmaya başlar; artık yönünü kaybetmez, amacını unutmadan ilerlersin.

Tıpkı Japonların İkigai felsefesinde olduğu gibi, yaşam bir emeklilik değil, ruhunla ve bedeninle içten içe büyüyen aktif bir varoluştur. Kendinle meşgulsündür; öğrenmeye, gelişmeye, kendini dönüştürmeye devam edersin. Başkalarına ve dünyaya ise bir bilgenin sadeliğiyle, sevgiyle ve dikkatle gözlemci kalırsın.


Ve böylece…

Yaşam amacını bilen biri olursun.

Oyalanmazsın yan yollarda.

Yorulmazsın gereksiz savaşlarda.

Çünkü sen, kendi yaşamının liderisin.

Ne bir unvana, ne şöhrete, ne de alkışlara ihtiyacın vardır.

Bir sözünle, bir duanla, bir küçük eyleminle başlattığın değişim önce seni dönüştürür, sonra dünyayı.

Öz, kendi hakikatini yaşamak, ruhunu onurlandırmak ve varlığınla sessizce, ama derinden dünyaya hizmet etmektir.


Bu yazıyı yaşam amacını bulmanda yardımcı olması için bir kaç soruyla tamamlıyorum. 


Sevgiyle,

Esme Altuncevahir


İçsel Yolculuk ve Kimlik

  1. Ben kimim? Maskelerin ve rollerin ötesinde, özümde hangi nitelikler beni ben yapıyor?

  2. Bu dünyaya gelirken ruhum neyi deneyimlemeye, neyi öğrenmeye niyet etti?

  3. Hayatım boyunca tekrar eden deneyimlerim bana ne anlatmaya çalışıyor olabilir?

  4. Şu ana dek yaşadığım en zor deneyim beni nasıl dönüştürdü?

  5. Hangi duygularımı bastırıyor ya da görmezden geliyorum ve neden?

  6. Kendimle gerçekten yalnız kalabildiğimde iç sesim bana ne söylüyor?


Yaşam Amacı ve Değerler

  1. Hangi uğraşlar beni zamanın akışını unutturacak kadar içine çeker?

  2. Değerlerimle tam uyumlu bir hayat nasıl bir hayat olurdu?

  3. En çok hizmet etmek istediğim konu veya topluluk hangisi?

  4. Başkalarına hangi yönümle ilham oluyorum?

  5. Gerçekten sevdiğim bir işi yaptığımda hissettiklerim neler?

  6. Eğer korku ya da yetersizlik hissetmeseydim, bugün hayatımda neyi değiştirirdim?


Ruhsal Uyanış ve Hakikat

  1. Bu yaşamın ötesinde bir gerçeklik olduğuna inanıyor muyum? Eğer evet ise, o nedir?

  2. Kendimi fiziksel bedenimin ötesinde nasıl bir varlık olarak tanımlarım?

  3. İçsel bir bilgi ya da sezgi bana hangi konuda sürekli rehberlik ediyor?

  4. Ruhumun özünü en çok hangi anlarda hissediyorum?

  5. Hakikatle tam bir temas kurduğumu hissettiğim bir an oldu mu?

  6. Dünyaya bir mesaj verebilseydim, ruhum hangi sözü seçerdi?

Comments


© Esmeden 2024 - Design Theme by Sydney Oliver

bottom of page