Fillerin Rönesansı: Aydınlanma Sürecinde Yeniden Doğuş
- Esme Altuncevahir

- Mar 25, 2023
- 5 min read
Updated: Jun 29
Filler, güçlü, zeki ve kararlı hayvanlar olarak bilinirler. Ancak tarihte bir dönem vardır ki, hayvanlar acımasız bir şekilde zulme uğradılar. Bu dönem, insanlık için "karanlık" bir dönem olarak anılıyor. Hayvanlar avcılık, savaş, kölelik amacıyla zulümle karşılaşırken, filler özellikle ticari değerleri ve fil dişi gibi malzemeler nedeniyle yaygın avlanma ve ticari hedef haline gelmiş, toplumlar arasında çatışmalar, savaşlar, vahşet, insan hakları ihlalleri, zulüm ve kıtlıklar yaşanmış.
Karanlık kelimesinin olumsuz çağrışımlarının yanı sıra, farklı açılardan ele alınması tartışmaya açıktır. Karanlığın tarihte ortaçağ gibi farklı dönemlerle özdeşleştirilmiş olması da önemlidir. Bu dönemlerin doğal seyrinde sonuç olarak özgürlük, eşitlik ve insan hakları gibi kavramlar gündeme geliyor. Ancak, karanlık dönemlerde toplumlar, genellikle daha kapalı, muhafazakar ve korku temelli bir sistemde varlığını sürdürmüş. Bu dönemlerde bile, sanat, edebiyat ve felsefe gibi alanlarda ilerlemeler ve üretkenlikler görülüyor. Antik Yunan'da başlayan bilgi ve felsefe meşalesi, aydınlanma çağı olarak tanımlanan Rönesans döneminde alevlenmiş ve bugünkü modern sanatı, yönetim ve politik sistemleri, giyim tarzlarını ve mimari gibi birçok alanı etkilemektedir. Bu nedenle, karanlık dönemlerin insanlık için bir fırsat olduğunu ve ilerlemeyi tetikleyebileceğini söylemek mümkün olur.
Özetle, karanlık ve aydınlık kavramları, insanlık tarihi boyunca birbirinden ayrılmaz bir şekilde var olmuş ve zaman zaman birbirlerine ilham kaynağı olmuşlardır. Ancak, asıl konu karanlığı nasıl tanımlayabileceğimiz, içimizdeki ve dışımızdaki etkileri hakkındadır. Karanlık, fiziksel olarak ışığın olmaması halidir ancak psikolojik olarak da hissedilen bir durumdur. Bununla birlikte içimizdeki yoksunluk, tükenmişlik, doyumsuzluk ve kıtlık hissi gibi duyguları uyandırabilir. Ayrıca, yaşadığımız ortamın bizi ne kadar özgür kıldığı da karanlığı algılamamızda etkili olabilir. Örneğin, denizin derinlikleri, gecenin ıssızlığı, ayın karanlık yüzü gibi doğal unsurların bizde yarattığı hisler de bu anlamda önemlidir. Karanlık ve aydınlık arasında bir denge olduğunu unutmamak gerekir. Her ikisi de birbirini tamamlar ve dünya üzerindeki her şey gibi kendi doğasına sahiptir.
Karanlık kelimesi hem fiziksel hem de psikolojik bir durumu ifade eder. İçimizdeki ve dışımızdaki unsurlar, yaşadığımız ortam ve tarihteki dönemler karanlığı algılamamızı etkiler. Bu iki kavram, genellikle olumsuz ve olumlu olarak algılanır. Karanlık, genellikle bilgisizlik, acı, depresyon ve kötülük ile ilişkilendirilirken; aydınlık ise bilgi, mutluluk, neşe ve iyilikle ilişkilendirilir. Ancak, her iki kavram da geniş bir yelpazede kullanılabilir ve insanların algılarına ve deneyimlerine bağlıdır. Bazıları için karanlık, yaratıcılığın kaynağı olabilirken; bazıları için aydınlık, yalnızlık ve boşluk duygusu yaratabilir. Önemli olan, her iki kavramı da kabul etmek ve hayatın her yönüyle başa çıkmak için gerekli olan farklı duyguları ve deneyimleri dengelemek için çalışmaktır.
İnsanlık tarihi boyunca farklı dönemlerde aydınlık ve karanlık olarak nitelendirilebilecek pek çok evreden bahsetmiştik. Bu evreler, tarihsel, kültürel, sosyal ve ekonomik faktörlerin bir araya gelmesiyle şekillenmiştir. Ancak, insanlık tarihinin son aydınlık evresinin yaşanıp yaşanmadığı konusu oldukça tartışmalıdır. Bir görüşe göre, günümüzde teknolojik ve bilimsel gelişmelerin hızı ve kapsamı sayesinde insanlık tarihinin son aydınlık evresini yaşadığımız düşünülüyor. Bu görüşe göre, insanlar artık daha uzun ve sağlıklı bir yaşam sürdürüyor, bilgiye daha kolay ve hızlı erişiyor ve daha gelişmiş teknolojiler sayesinde hayatlarını daha kolay hale getiriyorlar. Diğer bir görüş ise, insanlık henüz son aydınlık evresini yaşamamıştır ve hala birçok sorunla karşı karşıyadır. Örneğin, dünya genelinde hala yoksulluk, açlık, adaletsizlik, eşitsizlik ve çevre sorunları gibi pek çok konu mevcuttur.
Bununla birlikte, her ne olursa olsun ideal bir yaşam için bireysel ve toplumsal olarak bazı değerlerin önemli olduğu kabul edilebilir. Bireysel olarak mutlu, sağlıklı ve tatmin edici bir yaşam sürdürmek, toplumsal olarak ise adalet, eşitlik, özgürlük ve insan haklarının korunması gibi değerlerin savunulması ayrıca, insanın doğayla uyumlu bir yaşam sürmesi, doğal kaynakların sürdürülebilir bir şekilde kullanılması da önemlidir. Sonuç olarak, insan gelişimi konusu oldukça kompleks bir konudur ve farklı görüşler mümkündür.
İdeal olanın her zaman herkes için aynı şeyi ifade etmediğini unutmamak gerekir. Bireylerin farklı değerleri, inançları ve hedefleri olduğu için, herkesin ideal olanı farklı olabilir. Bu nedenle, ideal olanı tanımlarken, farklı bakış açılarını ve çıkarları dikkate almak önemlidir. Özetle, ideal olan, insanların özgür, adil ve eşit koşullar altında yaşayabileceği, farklılıkların kabul edildiği, cinsiyet ayrımcılığına son verildiği, kadınların iş ve diğer alanlarda eşit temsil edildiği, çevreye duyarlı, yenilikçi ve gelişime açık bir dünyadır. Bu ideal duruma ulaşmak için, her bireyin kendi değerlerine ve yeteneklerine göre katkıda bulunması gerekiyor.
Fillerin Rönesansı terimi, 1980'lerde kullanılan bir ifadedir ve filozof Peter Singer tarafından ortaya atılıyor. Bu terim, insanlarla filler arasındaki ilişkiyi ve fillere daha fazla insani muamele gösterilmesi gerektiğini 1975 yılında yayınlanan "Hayvan Özgürleştirmesi" adlı kitabında vurgulamaktadır. Fillerin Rönesansı, bu açıdan fillere daha fazla saygı gösterilmesi gerektiği fikrini benimseyen bir harekettir. Bu hareket, fillerin duygusal ve sosyal hayatlarına daha fazla odaklanarak, onların doğal yaşamlarını korumak, rehabilitasyonu ve yeniden yerleştirilmesini sağlamak, yabani yaşam koruma çalışmalarına katkı sağlamak ve fillerin insanlarla olan etkileşimlerinde daha fazla saygı ve insanilik gösterme amacını taşıyor. Ayrıca, hayvanlarla olan ilişkimizi ve doğal dünyayı koruma konusunda farkındalığımızı arttırmak açısından önemli bir rol oynuyor. Benzer şekilde, insanlar da kendi benliklerini ve doğal dünyayı yeniden keşfetmeleri için bir hareket başlatabilirler. Ayrıca, Rönesans sanatçısı Rembrandt'ın "Fil" eseri "Asya Filinin Anatomi Çalışması" olarak da bilinir, sanatın gerçekçi bir şekilde ifade edilmesiyle birlikte insanların doğal dünya ile olan ilişkilerini ve hayvanların doğal güzelliklerini takdir etmelerini de teşvik etmesi nedeniyle önemlidir.

Rembrandt'ın "Asya Filinin Anatomi Çalışması" eseri https://www.britishmuseum.org/collection/object/P_Gg-2-259
Günümüzde, geleneksel yapıların inatçılığı ve yeniliklere karşı direnci bireylerin çözüm üretme yeteneğini sınırlayarak korku ve endişe gibi psikolojik etkileri doğurabiliyor. Ancak, demokratik ve yenilikçi yapılar bile içinde bulunduğumuz çağın birçok sorunuyla mücadele etmek zorunda kalıyor. Buna rağmen, aydınlanmış bireyler, topluluklarındaki değişime öncülük eden ve yenilikçi çözümler sunan liderler olarak öne çıkıyorlar. Bu insanlar, sürekli olarak kendilerini geliştirerek yaşadıkları dünyayı daha iyi bir hale getirmek için çaba harcıyorlar.
İnsanların hayvanlarla benzetilmesi mümkün olmakla birlikte fillere benzetebileceğimiz insanlar da vardır. Bu insanlar, özellikle duyarlı, empatik, iletişim becerileri yüksek, öz farkındalığı olan bilişsel olarak gelişmiş, hafızası güçlü, bilge ve yenilikçi düşünen kişilerdir. Ayrıca, stresli durumlarda bile yaratıcı düşünebilen varlıklardır. Bu nitelikler, onların kendilerini sürekli geliştirme yolunda olduklarının bir işareti olarak görülebilir. Fil benzetmesi, bu özelliklere sahip insanları tanımlamak için oldukça uygun bir metafordur. Bu insanlar, kendi rönesanslarını başlatabilecek kapasiteye sahip olan öncü ve lider kişilerdir. Sanat, kültür, politika ve sivil toplum gibi alanlarda yenilikçi çözümler sunarak topluma öncülük ederler. Bu niteliklerin bir araya gelmesi, gerçekten dönüştürücü bir etki yaratabilir ve bireylerin kendilerini ve dünyayı daha iyi hale getirmelerine yardımcı olabilir.
İnsanların kendi rönesanslarını başlatmaları için öncelikle kendilerini tanımaları, güçlü ve zayıf yönlerini anlamaları ve bu yönleri geliştirmek için çaba harcamaları gerekiyor. Bunun yanı sıra, yeni şeyler öğrenmek, merak etmek, farklı deneyimler yaşamak ve kendilerini sürekli olarak geliştirmek için açık olmaları da önemlidir. Kendi rönesansını başlatmak için özgüven ve cesaret gereklidir. Bu nedenle, fil benzetmesiyle hareket ederek, kendimizi ve dünyayı yenileme sürecine başlama zamanının geldiğini düşünüyorum. Yaratıcı ve yenilikçi bir duruşla hareket eden kişilerle bir araya gelerek, özgünlük kazanarak dönüştürücü bir hareket başlatabiliriz. İnsanlar, ortak bir amaç için bir araya geldiğinde, büyük değişimler gerçekleştirebilirler.
Bu fikirleri hayata geçirmek için birçok yol mevcuttur. Örneğin, sivil toplum kuruluşlarına katılarak, doğa ve çevre konularına dikkat çeken sanat ve kültür etkinlikleri düzenleyerek veya yenilikçi sürdürülebilirlik projeleri geliştirerek sağlıklı ve huzurlu bir dünya için adım atılabilir. Bu tür etkinlikler, insanların doğal dünya ile yeniden bağlantı kurmalarını ve doğal hayata duyarlılıklarını artırmalarını sağlar. Ayrıca, doğal dünya için projeler geliştirme konusunda da birçok seçenek mevcuttur. Doğal kaynakların korunması, atık yönetimi ve yenilenebilir enerji kullanımı gibi konulara odaklanarak, doğal dünya için yenilikçi çözümler üretebilir. Bu tür projeler, insanların doğal dünyayı koruma konusunda farkındalık kazanmalarını ve bu konuda harekete geçmelerini sağlar.
Sonuç olarak, fil benzetmesi, bireylerin doğal dünyaya ve hayvanlara karşı duyarlılıklarını artırarak, kendilerini ve dünyayı yeniden doğuş için hazırlamalarına yardımcı olabilir. Yeniden doğuş fikri, değişim için yeni bir başlangıç yapmasına, insanların yaratıcı ve dönüştürücü bir hareketi başlatmalarına ve doğal dünya için büyük değişimler gerçekleştirmelerine olanak tanır. Her birimiz, fil benzetmesinin çağrısına kulak vererek, doğayla uyumlu bir yaşam sürdürmek için küçük adımlar atabilir ve birbirimize aydınlanma sürecinde destek olabiliriz.
Konu ile ilgili okuma önerileri: Kaynaklar
Singer, P. (1975). Animal Liberation. New York: HarperCollins Publishers.
Rembrandt'ın "Asya Filinin Anatomi Çalışması" eseri
Rembrandt's Elephant, by Michael C. Scott
Rembrandt: The Painter at Work, by Ernst van de Wetering
25.03.2023 - 03.00 AM
Esme Altuncevahir



Sevgili Esme yüreğine sağlık, ne güzel bir yazı bu🥰 Bana inanılmaz ilham oldun, bu konuyu hikayeleştirip Binyaprak’taki kızlarıma anlatacağım, kendi güçlerini hatırlamada ilham olacaktır🙏🏻 Bu arada insan ve fillerin benzerliğüne yönelik, iş hayatımda bana sıkça “sende fil hafızası var” denilmiştir🤩